31 Ocak 2021 Pazar

Fenerbahçe 10'unla Mutlu 'Mesut'



Ben de dahil hemen hemen tüm Fenerbahçelilerin hayallerini süsleyen, daha 1 ay öncesine kadar imkansız gözüyle baktığımız Mesut Özil birkaç gün önce resmi sözleşmeye imza attı ve kendisini resmen Fenerbahçe'ye bağladı. Futbol dünyasının ilgi odağı haline gelen bu transfer üzerine oyuncunun kariyerindeki önemli noktalara ve başarılarına değineceğim.


Çocukluğu ve İlk yılları 

15 Ekim 1988 yılında Almanya'nın Gelsenkirchen şehrinde dünyaya gelen Mesut, aslen Zonguldak'lı gurbetçi bi ailenin çocuğu. Ailesi 1970 yılında Zonguldak'tan Almanya'ya göç etmiştir. 3 kardeş'e sahip olan Mesut'un abisi Mutlu Özil de kendisi gibi futbolcudur ve ayrıca 2 tane de kız kardeşi vardır. Çocukluğu futbol topunun peşinden koşturmakla geçmiş olan Mesut Özil'i babası henüz 7 yaşındayken DJK Westfalia 04 altyapına yazdırmış. Bu takımda birkaç yıl oynadıktan sonra babası tarafından bu sefer Rot-Weiss Essen altyapısına yazdırıldı. Mesut, 16 yaşına geldiğinde burada genç takıma yükseldi. Gösterdiği performansla kısa sürede dikkatleri üzerine çeken Özil için profesyonel sözleşme teklifi geldi ama babası bu teklifi red etti ve oğlunu Almanya'nın köklü kulübü Shalke 04 altyapısına götürdü. 


Seçmelerde gösterdiği performansla antrenörlerden geçer not alan Mesut'a Shalke 04 tarafından profesyonel sözleşme teklif edildi ve Mesut teklifi kabul etti. O sıralarda şampiyonluk yarışı içinde Shalke 04 takımıyla ilk profesyonel maçına 17 yaşındayken, 12 Ağustos 2006 tarihinde Eintracht Frankfurt karşısında çıktı. Çok genç olmasına rağmen kısa sürede beklentileri karşıladı ve ilk sezonunda 19 maçta kendine yer buldu. İlk yılında tüm dikkatleri üzerine çeken Mesut burada fazla durmadı ve 2007-2008 sezonu devre arasında Werder Bremen'e 5 milyon euro bonservis ücretiyle transfer oldu.


Yeni takımında 11 numaralı formayı giyen Mesut takımındaki ilk golünü Karlsruher FC karşısında kaydetti. Werder Bremen'deki ilk sezonunda 2 gol, 5 asist yaparak takımına önemli bi katkı verdi ve takım olarak Bundesliga 2.si oldular. O takımda yine Fenerbahçe'de oynamış Diego Ribas ve Max Kruse gibi 2 önemli isim daha bulunuyordu. Mesut'un Werder Bremen'deki asıl hikayesi ertesi sezon yaşanacaktı. Werder Bremen, 2008/2009 sezonunda Uefa Kupası finaline kadar yükselmeyi başardı. Çok ilginçtir final Fenerbahçe'nin stadı Şükrü Saraçoğlu stadında oynandı. Mesut'un takımı o finali yedikleri son saniye golüyle 2-1 kaybetti. Mesut belki Kadiköy'deki finalden üzgün ayrıldı ama kariyerinin bundan sonrası için çok önemli bi adım atmış oldu.


Real Madrid Dönemi

Adı büyük kulüplerle anılmaya başlayan Mesut Özil'e gerçekten çok büyük bir talip vardı: Real Madrid. Mesut Özil, 2010 yazında 15 milyon euro karşılığında dünya devi Real Madrid'e transfer oldu. 17 Ağustos 2010'da Santiago Bernabeu'da düzenlenen imza töreninde kendisini Real Madrid'e bağlayan 5 milyon euro'dan 6 yıllık sözleşmeye imza attı. Mesut Özil, imza töreninde ''Real Madrid'de forma giyecek ilk Türk futbolcu olduğum için gururluyum. Takımda kaliteli oyuncu sayısı fazla, elimden gelenin en iyisini yapacağım. Ronaldo ve Mourinho gibi isimlerle birlikte çalışacak olmaktan dolayı heyecanlı ve sevinçliyim'' demiştir.


O dönemki Real Madrid takımı gerçekten tam bi yıldızlar topluluğuydu. Jose Mourinho'nun yönetiminde Cristiano Ronaldo, Kaka, Xabi Alonzo, Benzema, Sergio Ramos gibi çok önemli yıldız futbolcular Real Madrid bünyesinde barınıyordu. Mesut genç yaşında bu yıldızların arasından sivrilmeyi başardı ve kısa sürede takımın vazgeçilmezlerinden biri oldu. Mourinho ile başlayıp biten 3 yıllık Real Madrid kariyerinde 1 La Liga, 1 Kral kupası ve 1 İspanya Süper Kupası şampiyonluğu yaşadı. 159 maçta 27 gol, 80 asist yapan Mesut kariyerinin zirve dönemini burada yaşadı. Kulüp yönetimiyle bazı sorunlar yaşayan Mesut 2013'te takımdan ayrılmak zorunda kaldı ve İngiltere'nin yolunu tuttu.


Arsenal Dönemi

Mesut Özil, Real Madrid'den Arsenal'e 47 milyon euro gibi rekor bir bonservis ücretiyle transfer oldu. Bu transfer ücreti hem Alman futbolu hem de Arsenal için bir rekordu. Arsenal teknik direktörü Arsene Wenger'in yoğun isteği üzerine transfer olan Mesut için işler ilk 2 sene pek yolunda gitmedi. Sakatlık sorunlarıyla boğuşmak durumunda kalan Mesut, 2 sezonda toplam 40 maça çıktı ve 9 gol 6 asistle oynadı. Taraftarlar ve Medya tarafından performansı sorgulanır hale gelen Mesut, 2015/2016 sezonunda 50 resmi maçta 10 gol, 22 asistle oynayarak eleştirilere cevabını sahada verdi. 2016/2017 sezonunda da etkili performansını sürdürdü ve 44 resmi maçta 12 gol 14 asistle oynayarak takımın en önemli oyuncusu haline geldi. Mesut, 2 iyi sezonun ardından tekrar sallantılı bir dönem geçirdi. Takımdaki geleceği tartışılırken birçok kulüple adı tekrar anılmaya başlandı ama Şubat 2018'de Arsenal'le yeni bir sözleşme imzaladı ve takımda kalmaya devam etti. 


2017/2018 sezonu sonunda Mesut'un Arsenal'deki geleceğini değiştirecek önemli bir ayrılık yaşandı. Transferini bizzat isteyen, her durumda Mesut'a sahip çıkan Arsene Wenger uzun yıllar çalıştığı Arsenal'den ayrıldı ve emekli oldu. Wenger'in ardından göreve gelen Unai Emery de Arsenal'in kötü gidişatına dur diyemedi. Takım kötü giderken Mesut da etkisiz bir performans gösterdi. 42 maçta 6 gol, 4 asistle istatistiksel anlamda beklentilerin uzağında kaldı. Arsenal, 2019/2020 sezonu ortasında kötü gidişi engelleyemeyen Unai Emery'nin görevine son verdi. Arsenal, bir başka İspanyol hoca ve aynı zamanda eski futbolcuları olan Mikel Arteta'yı takımın başına getirdi. Arteta, kısa sürede birçok değişikliğe imza atmıştı. Bu değişikliklerin en radikal olanı Mesut'u takımdan kesmek oldu. Arteta ile yıldızı bir türlü barışmayan Mesut kadro dışı kaldı. Arsenal'le ipleri kopartan Mesut Özil, kariyerine bundan sonra çocukluğundan bu yana desteklediği Fenerbahçe'de devam edecek...


Milli Takım Kariyeri

Almanya'da doğup büyüyen Mesut Özil, milli takım macerasına da Almanya genç yaş milli takımlarında başladı. Genç takımlar kariyerinde 27 maçta 9 gol, 14 asistlik bir performans'a imza attı. Genç milli takımdaki en büyük başarısını U-21 Avrupa Futbol Şampiyonası Finalinde yaşayan Mesut, İngiltere ile oynadıkları finalde 1 gol, 2 asistlik performansla hem finallerin hem turnuvanın oyuncusu seçilmiştir. Mesut Özil, 19 yaşına geldiğinde Türkiye ve Almanya arasında A milli takım için bir karar vermesi gerekiyordu ve kararını Almanya'dan yana kullandı. Çok parlak bir milli takım kariyeri geçiren Mesut, Almanya milli takım formasıyla ilk maçına 11 Şubat 2009'da Norveç'e karşı çıktı.


Almanya'nın 2010 Dünya Kupası kadrosunda kendine yer bulan Mesut, milli takımdaki ilk golünü Dünya Kupasında Gana'ya attı. Dünya Kupası boyunca her maç ilk 11 çıktığı milli takımı ile turnuvayı 3.olarak tamamladı. Turnuvada gösterdiği etkileyici performansla Dünya devlerinin ilgisini çeken Mesut, turnuvadan hemen sonra Real Madrid'e transfer oldu. Yine 2014 Dünya Kupasında takımının en kilit isimlerinden biri oldu ve bir futbolcunun kariyerindeki en yükse nokta olan Dünya Kupası şampiyonluğuna ulaştı. Almanya Milli Takımı ile büyük başarılara imza atan Mesut, başarısız geçen 2018 Dünya Kupasından sonra Milli Takımı bırakma kararı aldı. 


Milli takımı bırakma kararını şu sözlerle açıkladı; ''Gerek Almanya Futbol Federasyonundan gerekse de diğer bazı çevrelerden gördüğüm muamele sonrası artık Almanya Milli takım formasını giymek istemiyorum. Kendimi istenmeyen bir kişi gibi hissediyorum. Almanya formasını gururla ve heyecanla giydim ama artık giymeyeceğim''



27 Ocak'ta kendisini 3.5 yıllığına Fenerbahçe'ye bağlayan sözleşmeye imza atan Mesut, bu transferle birlikte kariyerinin son dönemini ülkesinde ve taraftarı olduğu Fenerbahçe'de geçirecek. Çalkantılı ama bir o kadar da başarılarla dolu bir kariyer yaşayan Mesut Özil artık Fenerbahçe'nin başarısı için ter dökecek. Şimdiden taraftarların büyük sevgisini kazandı ve umuyoruz bu sevginin karşılığını performansıyla gösterir ve biz Fenerbahçe taraftarlarını bir kez daha 'mesut' eder... 


29 Ocak 2021 Cuma

Şampiyonlar Ligi Son 16 Maçları Ne Olur?



Şampiyonlar Ligi son 16 turu maçlarına az bir zaman kaldı... Yaklaşan eleme maçları öncesinde birbirinden zorlu eşleşmeleri ve takımların tur şansını değerlendireceğim.


 RB LEİPZİG - LİVERPOOL

2019 yılının şampiyonu Liverpool ile geçen sezonun flaş ekibi RB Leizpig, bu sezon son 16 turunda karşı karşıya gelecek. Açıkçası bu karşılaşma son 16 turu eşleşmeleri içinde beni en çok heyecanlandıran eşleşme. Çünkü 2 takımda yüksek tempoyla oynayan ve pozitif futbol sergilemeye çalışan takımlar; bu bakımdan izleyenleri çok keyifli 2 maç bekliyor. Aslında Liverpool'da işler pek yolunda gitmiyor. Son dönemde, özellikle savunmada ciddi sakatlık sorunlarıyla boğuşuyorlar; buna bağlı olarak son maçlarda kazanmayı bırakın, gol bile atmakta güçlük çekiyorlar ama ne olursa olsun Liverpool çok daha güçlü bir ekip. Buna karşın, Leipzig'de ciddi bir eksik bulunmuyor ve form durumları itibariyle Liverpool'dan daha iyi durumdalar. Bütün bu parametreleri göz önünde bulundurduğumuzda, takımların tur şansı dengeleniyor. Eşleşmeyi ortada görüyorum.


ATLETİCO MADRİD - CHELSEA 

Sezonun en formda ekiplerinden biri olan Atletico, güçlü İngiliz ekibi Chelsea ile son 16 turunda karşılaşacak. Atletico Madrid bu sezona fırtına gibi başladı. Şuan ligde lider durumdalar ve en yakın rakiplerine 1 maç eksikle 7 puan fark attılar. Bu sezon La Liga'da sadece 8 gol yiyen Atletico, olağanüstü bir savunma performansı sergiliyor. Chelsea cephesinde ise işler pek yolunda gitmiyor. Her ne kadar Şampiyonlar Ligi gruplarını lider tamamlamış olsalar da, ligde şuan 8.sıradalar ve hedeflenen pozisyonun bi hayli uzağındalar. Genel olarak başarısız bi sezon geçiren Chelsea'de, teknik direktör Lampard ile yollar ayrıldı ve yerine geçen sezon PSG'yi Şampiyonlar liginde finale çıkaran Tomas Tuchel getirildi. Tuchel çok iyi bir antrenör olsa da, kısa dönemde Chelsea'de büyük bir etki yaratacağını düşünmüyorum. Çok formda bir sezon geçiren Atletico Madrid turun net favorisi.


BARCELONA - PARİS SAİNT GERMAİN

Bir tarafta Messi'li Barcelona, diğer tarafta Neymar'lı PSG var. Kuşkusuz son 16 maçları içinde zorluk seviyesi en yüksek maçlardan biri olacak. İki takımda sezona tutuk bir başlangıç yaptı. PSG takım içinde yaşanan olumsuzlukların ardından teknik direktör Thomas Tuchel ile yollarını ayırdı. Tuchel'in yerine Arjantinli hoca Mauricio Pochettino getirildi. Barcelona'da ise özellikle sezon başında ciddi bir Messi krizi yaşandı. Yönetimle arası iyice açılan Arjantinli yıldız takımdan ayrılmak istemişti ama yönetimin istifası sonrası bu kararından vazgeçti. Şu anda her iki takım için işler rayına oturmuş gözüküyor. Takımların tur şanslarına gelecek olursak; hoca faktörüyle son Şampiyonlar Ligi finalisti PSG'yi turu geçme konusunda daha şanslı görüyorum.


 LAZİO - BAYERN MÜNİH

Geçen sezon tüm kupaları silip süpüren ve hali hazırda turnuvanın son şampiyonu apoletine sahip Bayern Münih, son yılların çıkıştaki takımlarından Lazio ile son 16 turunda eşleşti. Bayern, olağanüstü geçirdikleri geçen sezona göre, bu sene biraz daha düşük vitesle oynuyor ama ne olursa olsun hala dünyanın en iyi takımı ve Şampiyonlar liginin en büyük favorisi. Lazıo ise bu sene inişli çıkışlı bir grafik sergiliyor. Nispeten kolay bir gruptan Dortmund'un arkasından 2. sırada çıkan Lazıo, ligde 7.sırada bulunuyor. Açıkçası bu eşleşmeyi sonucu en tahmin edilebilir eşleşme olarak görüyorum. Bayern Münih'in zorlanmadan turu geçeceğini düşünüyorum.


ATALANTA - REAL MADRİD

İspanyol devi Real Madrid, son 16 turunda geçen sezonun flaş ekibi Atalanta ile karşılaşacak. Atalanta, bu sene Şampiyonlar ligi grubunda Ajax ile 2.lik için ciddi çekişme halindeydi ve son maçta Ajax'ı yenerek Liverpool'un ardından grubunu 2. tamamladı. Real Madrid de benzer şekilde son maçını kazanarak grubu lider tamamladı. İsim olarak Real Madrid'in çok ağır bastığını söylememiz gerekir ama oynadıkları futbol Real Madrid seviyesinin çok uzağında. Ligde de Atletico'dan 10 puan fark yiyen Real Madrid için işler pek yolunda gitmiyor. Atalanta, oynadığı cesur ve keyif veren futboluyla Real Madrid'e zorluk çıkarabileceğini düşünüyorum. Tur atlamalarına şaşırmam.


MÖNCHENGLADBACH - MANCHESTER CİTY

Son 16 turunda izleyeceğimiz bir başka eşleşme Manchester City- Mönchengladbach eşleşmesi olacak. City, sezona çok iyi başlayamamıştı; özellikle hücumda üretkenlikten çok uzak bir görüntüdeydiler ama son 1 ayda ciddi ivme kazandılar. Son 1 ayda 11 maça çıkan ve hepsini kazanan city, bu maçlarda sadece 1 gol yedi. Şuan hem hücumda hem de savunmada çok etkililer. Şampiyonlar ligi grubunda ise fazla zorlanmadan 1. olarak gruptan çıkmayı başardılar. Yaklaşan son 16 turu maçları öncesinde çok formda gözüküyorlar. Gladbach ise Bundesliga'da 19.hafta itibariyle 7.sırada bulunuyor. Keyif veren bir futbol oynasalarda, bunu sıralamaya pek yansıtamadılar.  Son dönemde City'nin formunu göz önünde bulundurursak; bu maça büyük bi favori olarak çıkıyorlar. City'nin fazla zorlanmasını beklemiyorum.


PORTO - JUVENTUS

Ronaldo'lu Juventus son 16 turunda Portekiz temsilcisi Porto ile karşılaşacak. Juventus, sezona teknik direktör değişikliğiyle başlamıştı. Pirlo'yu takımın başına getiren Juventus'ta bu sezon işler pekte yolunda gitmiyor. Serie A'da son 8 sezonu şampiyon tamamlayan Juventus, bu sene ligde 3.sırada yer alıyor. Oldukça istikrarsız bir görüntü çizen İtalyan ekibinde bütün yük Ronaldo'nun omuzlarında gözüküyor; onun oynamadığı maçlarda çok zorlanıyorlar. Porto ise kendi liginde 15 maçta 11 galibiyetle Portekiz liginde an itibariyle 2.sırada bulunuyor. Şampiyonlar ligi gruplarında ise City'nin ardından 2.olarak bir üst tura yükselmişlerdi. Juventus her ne kadar oynanan futbol ve elde edilen sonuçlarla pek tatmin etmese de; bu eşleşmede fazla zorlanacaklarını düşünmüyorum. Kadro kalitesi olarak Porto'dan çok daha üst seviyede olan Juventus, yıldızlarıyla turu geçecektir.


SEVİLLA - BORUSSİA DORTMUND

Son 16 turunda değerlendireceğimiz son eşleşme Sevilla-Dortmund eşleşmesi olacak. Güç dengesi bakımından belkide eşleşmeler içerisinde en denk 2 takımın karşılaşması olacak. Dortmund, gözde yıldızlarıyla avrupanın en dikkat çeken ekiplerinden birisi. Earling Haaland ve Jadon Sancho gibi dünya devlerinin peşinde koştuğu 2 büyük yeteneğe sahipler. Şampiyonlar ligi gruplarından 1.olarak rahat bir şekilde çıktılar ama ligde tam olarak istenen noktada değiller. Sevilla ise grup aşamasını 2. olarak tamamlayarak bir üst tura çıktı. Ligde ise Atletico ve Real'in arkasında 3.sıradalar; yani beklenenin üstünde bir pozisyondalar. Hem kadro hem de tecrübe olarak birbirine yakın bu iki ekibin mücadelesinde şansları 50-50 görüyorum.





27 Ocak 2021 Çarşamba

JOSE MOURİNHO: KAZANAN ADAM



 ''Belki Dünyanın en iyisi değilim ancak benden daha iyisini de yok''. ''Kazanmayı alışkanlık edinenler kaybetmeyi bilmez. Ben bundan önce kaybettim, kaybetmek nedir biliyorum. Şimdi kaybetme sırası onlarda..''. ''Daha önce de söyledim lütfen küstah olduğumu düşünmeyin ama ben bir kazananım ve özel biriyim''. - Jose Mourinho


 19 yılda 25 kupa, 3 büyük ligde toplam 6 Şampiyonluk ve 2 kez Avrupa Şampiyonluğu, sansasyonlar, psikolojik savaşlar ve muhteşem bir kariyer. O bir kazanan ve kendi değimiyle ''özel biri''. Onun adı Jose Mourinho.


'Ego' 21.yüzyılın en güçlü silahı. Günümüzde bir savaşı ancak psikolojiyle kazanırsınız. Sağlam bir psikoloji içinse sahip olunması gereken en önemli parametre yüksek bir egodur; yanında bir tutam karizma ve etkileyici bir kültürle harmanlarsanız, artık patlamaya hazır bir bomba elde edersiniz.


Oscar Wilde der ki; ''Ara sıra gereğinden fazla iyi giyinmiş olmayı affettirmenin tek yolu, her zaman için gerekli bilgiye sahip olmaktır''. İşte Jose Mourinho'nun da tam olarak yaptığı şey bu. Çok yüksek özgüvenine, kaybetmeyi hazmedememesine, zaman zaman bencilliğine, hatta bazılarına göre fazla ukala olmasına rağmen neden dünyanın en iyi teknik direktörü gösterildiğinin tek bir açıklaması var; Çünkü Mourinho piramidin en altından başlayan, kendini devamlı geliştiren, sürekli öğrenen ve zirveye ulaşmış bir kazanan.


26 Ocak 1963 yılında doğan Jose Mourinho'nun küçükken tek amacı babası gibi bir futbolcu olmaktı. Annesi ise öğretmen olmasının verdiği etkiyle Mourinho'nun başarılı ve rekabetçi bir çocuk olmasını istiyor ve bunun için eğitimiyle bizzat ilgileniyordu. Futbol hayalleriyle birlikte iyi de bir eğitim alan Jose Mourinho, Lizbon Teknik Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesinde eğitime başladı. Bir yandan da amatör olarak futbol oynamaya devam etti. Ancak çok iyi biliyordu ki; Babasının futbol yeteneğine sahip değildi. Sınırlı yeteneği onu Portekiz 2.liginde futbol oynayacak seviyeye kadar getirdi. Fakat Mourinho vasat olmayı hiçbir zaman hazmedemedi ve erken yaşta futbolu bırakma kararı aldı. Böylece hayatına bambaşka bir sayfa açmaya karar verdi. 5 yıllık üniversite eğitimi sırasında 2 dil öğrendi ve diplomasını alır almaz bir okulda antrenörlük yapmaya başladı. Bundan çok kısa bir süre sonra doğduğu şehir olan Setubal'ın genç takım antrenörü oldu. Sonunda aradığını bulmuştu ama yinede bununla yetinemezdi. Bir kırılma anına ihtiyacı vardı.


Aynı dönemde ünlü İngiliz teknik direktör Sir Bobby Robson, Portekiz takımlarından Sporting Lizbon ile anlaştı. Fakat Portekizce bilmiyordu. Bir tercümana ihtiyacı vardı. İşte Jose Mourinho'nun beklediği o kırılma anı sonunda gelmişti. Bobby Robson'ın tercümanlığını yapmak üzere Sporting Lizbon'da göreve getirilen Mourinho, bulduğu her fırsatta ünlü İngiliz hocadan birşeyler öğreniyor ve her geçen gün kendini geliştiriyordu. Yeteneği ve kişiliği ile Bobby Robson'ın kısa sürede sevgisini kazanan Mourinho'nun hayatını değiştiren ve belkide onu bugünlere getiren teklif 1992'de geldi ve Mourinho artık Bobby Robson'ın yardımcı antrenörü oldu. 2'li Sporting Lizbon'dan sonra Porto'ya ve hemen ardından Barcelona'ya transfer oldu.


Barcelona, bir süre sonra Robson'ın görevine son verse de, Mourinho'yu takımda tutma kararı alarak Hollandalı Louis Van Gaal'in yardımcısı olmayı teklif etti. Teklifi hiç düşünmeden kabul eden Mourinho zamanla Barcelona taraftarıyla çok güçlü bir bağ kurdu. Taraftarlar onu çok seviyordu. Zaten bugün Mourinho'nun Barcelona ile olan hüsumetinin temel noktasında da bu vardı.


Geçen birkaç yıldan sonra Mourinho artık tamamladığını hissediyor ve ipleri eline alarak kendi hikayesini yazmak istiyordu. Bunun üzerine Portekiz'in Leira takımıyla teknik direktörlük kariyerine başladı. Bundan bir yıl sonra Porto ile anlaşan Mourinho'nun burada yapacakları belkide kariyerindeki en büyük zirve noktası olacaktı. Çünkü Porto döneminin dev takımlarından biri değildi. 


2 yıl içinde Porto'yu 2 kez lig şampiyonu yapmakla kalmadı; İlk yılında Avrupanın 2.büyük kupası olan Uefa kupasını, 2. yılında ise Avrupanın 1 numaralı kupası olan Uefa Şampiyonlar ligini kazandı. Artık tüm dünya onu konuşuyordu. Çünkü Porto gibi bi takımla arka arkaya hem Uefa kupasını hem de Şampiyonlar ligini kazanmak kimsenin hayal bile edemeyeceği bir başarıydı. Bunun tesadüf olmadığını kanıtlamak isteyen Mourinho 2004 yılında Rus milyarder Abramoviç'in satın aldığı ünlü İngiliz Kulübü Chelsea ile anlaştı. Bütün başarılarına rağmen İngiliz medyası onu küçümsüyor ve İngiltere Liginin ona bir gömlek büyük geleceğini düşünüyorlardı. Mourinho ise İngiltere'deki ilk röportajında ''Ben özel biriyim'' diyerek yıllar boyu medya ile arasında sürecek psikolojik savaşı başlatmış oldu.

Tüm bu aşağılamaların ışığında göreve başlayan Mourinho'nun ilk yılında Chelsea'yi tam 50 yıl sonra Premier Lig şampiyonu yapmayı başararak kariyerinin tesadüf olmadığını ve gerçekten de özel biri olduğunu herkese gösterdi. Hatta aynı sezonda İngiltere Lig kupasını da kazanan Mourinho, ertesi yıl Chelsea'yi tekrardan şampiyon yaparak bambaşka bir seviyeye ulaşmıştı. Ancak kulüp başkanı Abramoviç ile yaşadığı anlaşmazlıklar sonucunda 2008 yılında kulüpten ayrıldı ve yeni bir maceraya yelken açtı.


Chelsea'den ayrıldıktan sonra İtalyan devi İnter'in başına geçen Mourinho'nun aklında tek bir düşünce vardı; Tekrar Avrupa şampiyonu olmak. İlk yılında İtalya liginde şampiyonluğa ulaşan Mourinho'yu 2.yılında çok başka bir serüven bekliyordu. Ligde üstüste 2. şampiyonluğunu alan İnter, 2010 yılında Şampiyonlar ligi yarı finalinde Barcelona ile eşleşti. İlk maçı kendi sahasında 3-1 kazanan İnter, 2.maçta Barcelona'ya konuk olacaktı. İşte Mourinho'nun beklediği an gelmişti. Çünkü o İnter'le anlaşmadan hemen önce o çok sevdiği, kariyerinde önemli bir yeri olan Barcelona ile görüşmüştü. Görüşmede proje ve hedeflerini anlatan Mourinho toplantıdan birkaç gün sonra hayatının en kötü haberlerinden birini aldı. Eski yuvası herşeyini orada öğrendiği Barcelona onu reddetmişti. Çünkü kulüp gelenekleri doğrultusunda asla takımdan daha fazla ön plana çıkan bir teknik direktörle çalışılamazdı ve Mourinho bu sınırı oldukça aşıyordu. Sonuç olarak Mourinho yerine eski futbolcuları olan, o günlerde antrenörlük kariyerine yeni başlamış ve oldukça mütevazi bir kişiliğe sahip olan Pep Guardiola ile anlaştılar. Bu hamleleri tam da Jose Mourinho'yu yaratacaktı..


3-1 kazandıkları ilk maçın ardından rövanş için Barcelona'da sahaya çıkarken kafasında onlarca soru ve içinde önleyemediği bir öfke vardı. Maç boyu Barcelona taraftarıyla göz göze gelmekten kaçındı. Çünkü o bağı tekrar kurarsa, zayıf düşebilirdi. Buna asla izin veremezdi. Dik durmalıydı ve takımının Barcelona karşısındaki yetersiz gücünü taktik dehasıyla avantaja çevirdi. Mourinho'nun İnter'i 1-0 yenilmesine rağmen Barcelona'yı ilk maçtaki skorun avantajıyla geçmeyi başardı. Maç sonunda göz yaşlarını tutamayan Mourinho eski evi Nou Camp'ta onlarca taraftarın önünde parmaklarını havaya kaldırarak 1 numara olduğunu adeta haykırıyordu. İşte o gün Barcelona-Mourinho hikayesinin sonsuza dek kapandığı gün oldu. Aynı yıl Bayern Münih'i de finalde yenen İnter Şampiyonlar ligi şampiyonu oldu ve Mourinho İnter'deki en büyük amacını gerçekleştirmiş oldu. Artık tüm dünyaya göre de tartışmasız 1 numaraydı.


Hırsını alamayan Mourinho, Barcelona'nın kalbine sapladığı hançeri biraz daha çevirmek için bir antrenörün çalıştırabileceği en büyük takım olarak kabul edilen Real Madrid ile yeni sezon için anlaştı. Burda da amacı yine aynıydı; Kazanmak. Takımda geçirdiği 2. sezonda İspanya Ligini puan ve gol rekorlarını kırarak kazanan ve koleksiyonuna birde Kral kupası ekleyen Mourinho Barcelona'nın üstüne kelimenin tam anlamıyla 'kara bulut' gibi çöktü. Ancak İspanya kariyeri boyunca sportif rekabetten çok Barcelona ve özellikle Guardiola ile yaşadığı polemikler ve sansasyonlar hatırlanacaktı. İspanya'da tam olarak beklediğini bulamayan Mourinho'nun gerileme süreci bu noktada başlayacaktı.


Real Madrid'in ardından eski kulübü Chelsea ile tekrar anlaşan Mourinho ilk yılında inanılması güç rekorlarla lig şampiyonu olmayı başarsa da, ertesi yıl işler yolunda gitmedi. Bunun üzerine 2.defa Chelsea'den ayrılmak zorunda kalan Mourinho, diğer bir İngiliz devi Manchester United ile anlaştı. 3 yıl bu kulübü çalıştıran Mourinho, burada da Chelsea'de yaşadığı benzer sorunları yaşadı. Yüksek egolu kişiliği, ben merkezci olması sebebiyle oyuncu grubu ve yönetimle sık sık karşı karşıya gelen Portekizli hoca herşeye rağmen Manchester United kariyerini de boş geçmemiş ve 3 kupa kazanmayı başarmıştı. Jose Mourinho, geçen 3 sezonun ardından Manchester United'la da yollarını ayırdı.


Artık biraz ara verip düşünme vaktiydi. Çünkü futbolun dinamikleri değişmişti ve Mourinho artık başarısızlığa tahammül edemiyordu. Bir süre inzivaya çekilen Mourinho, sessizliğin tadını çıkardı. Bu dinlenme süresince futbol programlarında yorumculuk yapan Jose Mourinho için artık geri dönme vakti gelmişti. 2019/2020 sezonunun ortalarında Tothenham Hotspur takımıyla anlaşan Mourinho yeni bir meydan okumaya başlamış oldu. Üzerinde hiçbir baskı olmadan devraldığı yeni takımıyla ilk sezonunu boş geçen Mourinho, şuanda 2.sezonunda ve takımı Premier Lig şampiyonluğu için iddialı bir durumda. Bunun yanı sıra diğer turnuvalarda da yoluna dolu dizgin devam eden Mourinho için ufukta yeni başarılar muhtemel gözüküyor..


4 Kasım 2020 Çarşamba

Liverpool FC: Armanın Anlamı ve Tarihi



Kurulduğu 1892 yılından beri 19 Lig şampiyonluğu, 7 FA Cup, 5 Avrupa Ligi, 6 Şampiyonlar Ligi ve bunun yanında pek çok kupa ve başarı kazanan Liverpool Futbol Kulübü, İngiltere ve Avrupa futbol tarihinin en başarılı takımlarından biridir. Kulübün sadece İngiltere'de değil, tüm dünyada büyük bir taraftar kitlesi vardır, bu kitle milyonlara ulaşıyor. Ben de bu yazımda başarılarla dolu bir tarihe ve milyonlarca taraftara sahip olan Liverpool FC takımının armasının anlam ve önemini anlatmaya çalışacağım. 

Kulüp rozeti veya arması, bu ünlü kulübün özüdür ve formalarındaki arma, kulübe olan sadakat ve sevginin bir işareti olarak bir gol veya bir zaferi kutlarken oyuncular tarafından sıklıkla öpülür. Yüzyıl önce kulübün kurulmasından bu yana rozet önemli ölçüde değişikliğe uğradı. Ancak bugünün arması, bu ünlü futbol kulübünün tarihi ve geleneği hakkında çok önemli bir yere sahip. Kulüp rozeti ağırlıklı olarak kenti yüzyıllardır temsil eden ünlü Liver Kuşundan oluşmaktadır. Birçoğunun bir karabataktan geldiğine inandığı efsanevi kuş, Royal Liver Binası'ndaki saat kulelerinin tepesinde görülebilir. Binaya hakim olan ve Mersey Nehrine bakan iki ünlü Liver kuş heykelinin tarihi 1911'e kadar uzanıyor. Liver kuşunun kökeni ile ilgili birçok efsane ortaya atılmıştır, ancak Liverpool halkını gözetip korudukları yaygın olarak kabul edilmektedir. Yaygın Efsaneye göre, Liver kuşları şehri terk etmeleri halinde Mersey nehri taşarak, şehir sular altında kalacaktır.




Liver kuşu, bir kalkanın içine yerleştirilmiş Liverpool armasının merkezinde bulunur. Armadaki Liver kuşunun görüntüsü, küçük bir kafaya ve kavisli bir gagaya sahiptir. Bu genellikle bir karabataktan ziyade bir yırtıcı kuşla ilişkilendirilir, ancak ağzında bir tür deniz yosunu olan laver fışkınını tutar. Liverpool Kulübü 2008 yılında, Liver kul simgesi için telif hakkı talebinde bulunmaya çalıştı, ancak Liver kuşunun bir şirket veya kuruluşa değil, Liverpool'daki tüm insanlara ait olduğu kabul edildiğinden, girişimlerinde başarısız oldu. Liver kuş simgesi, diğer bazı kuruluşlar tarafından da kullanılmaktadır. 




Kalkanın üzerinde, Liverpool'u sıradan bir takım konumundayken 3 lig şampiyonluğu, 2 Fa cup ve 1 tane Uefa Kupası kazandıran Liverpool'un efsanevi menajeri Bill Shankly'ye bir övgü olarak 1982 yılında Anfield Stadyumu'nun dışında inşa edilen ünlü Shankly Kapıları yer alıyor. Bill Shankly, kulübü dönüştürdüğü için çoğu taraftar tarafından en büyük Liverpool menajeri olarak görülüyor. Shankly Gates'in tepesinde ve armada tasvir edilen, Liverpool destekçileri tarafından kulübün marşı olarak benimsenen Gerry ve Pacemakers'ın şarkısının adı olan 'You'll Never Walk Alone' yani Asla Yalnız Yürümeyeceksin kelimeleri yer alıyor ve bugün hala Liverpool taraftarları tarafından saygıyla söyleniyor. 




Kalkanın her iki yanındaki ikiz alevler, Anfield dışındaki Hillsborough anıtının simgesidir; Bu ikiz alevler Sheffield Wednesday'in Hillsborough Stadyumu'nda Liverpool maçı sırasında aşırı kalabalık nedeniyle taraftarların ezildiği 1989 Hillsborough felaketinde trajik bir şekilde ölen 96 Liverpool taraftarının anısına yakılan sonsuz ateşi temsil ediyor. Nottingham Forest'a karşı oynanan FA cup yarı finalinde yaşanan kazada 766 taraftar da yaralandı.




Kulübün kuruluş tarihi, kalkanın altında açıkça gösterilir ve kulüp arması yıllar içinde birkaç kez değişmiş olsa da, kulüp tarihindeki en önemli olayların bazılarını sembolize eder. Hem oyuncular hem de taraftarlar tarafından onurla taşınır.


23 Ekim 2020 Cuma

MUCİZE ÇOCUK LİONEL MESSİ



Lionel Messi 24 Haziran 1987 yılında Arjantin'in Rosario kentinde dünyaya gelmiştir. Barcelona'da ve Arjantin Milli takımında forma giyen yıldız futbolcu; Forvet, Sağ Kanat, Ofansif Orta Saha mevkilerinde görev almaktadır. Aktif futbolcular arasında en iyi futbolcu olarak kabul edilmektedir. Messi henüz 21 yaşındayken Ballon d'Or ve FIFA Dünya'da yılın futbolcusu ödüllerini almıştır. Yeteneği ve oyun tarzı sıkça benzetilen Arjantin'li Efsane oyuncu Diego Armando Maradona Messi'yi halefi olarak göstermektedir. Messi çok küçük yaşta Anneannesi ile Grandoli'de oynayan abileri Rodrigo ve Matias'ın maçını izlemeye giderler. Ancak maç Grandoli'den 1 oyuncu gelmediği için başlamaz ve takımın antrenörleri çaresiz kalır. Messi ve Anneannesi hakem ile antrenörün maç başlamadığı için tartıştığını görür. Ve Messi Anneannesine sorar ''Bende oynayabilir miyim Anneanne? ve Anneannesi de Antrenör'e seslenir; ''Beni dinle bu torunum oynamak istiyor o da oynayabilir mi? '' diye sorar. Antrenör, yaşına göre oldukça sıska ve kısa boylu olan Messi'yi görünce umutsuzluğa kapılır. Anneannesi Messi'nin 6 yaşında olduğunu ve çok hızlı koştuğunu söyleyerek Antrenör'ü ikna etmeye çalışır. Bunun üzerine Antrenör Messi'ye dönerek '' Ne yapabiliyorsun?'' diye sorar. Messi ise ''Herşeyi'' der. Bu cevap Antrenör'ün çok hoşuna gider ve Messi'ye şans verir. Kendisinden büyük oyunculara karşı oynayan Messi o maçta 2 gol atarak izleyen herkesi kendisine hayran bırakır. Maçtan sonra Anneannesi Messi'ye '' Sen abilerinden daha iyi olacaksın. Neden biliyor musun? Çünkü senin ne düşündüğünü sezmek imkansız. O tatlı yüzün adeta bir sır. Beni dinle sen dünyanın en iyisi olacaksın.'' Maçta Messi'nin futboluna hayran kalan Antrenör ise onu takıma aldı. 


Messi 9 yaşına kadar mahalle takımı Grandoli'de oynadı. 9 yaşına geldiğinde Messi tuttuğu takım olan Newell's Old Boys'a transfer oldu. Messi burada geçirdiği 4 yılda sadece 1 maç kaybederken takımın en önemli oyuncusu olmuştu. Messi hayatının dönüm noktasını yaşadığında 11 yaşındaydı. Oynadığı 2 takımda da kısa boyuna rağmen büyük işler yapsa da boyunun uzamama sebebi hormon eksikliğiydi. Normal bir boya ulaşması için tedavi gerekliydi. Hastalığın tedavisi için fakir bir ailenin ödeyemeyeceği kadar pahalı olan hormon iğneleri almak zorundaydı. Newell's Old Boys klübü tedavi masraflarının belli bir kısmını karşılasa da yeterli desteği sağlayamadı. 13 yaşına kadar Messi gittiği her yere iğnelerini de götürüyor hatta zaman zaman Annesinden izinsiz iğnelerini kendine vuruyordu. Sürekli boyunu ölçüyor, futbol'a olan bağını hiç koparmıyor ve Newell's Old Boys'da gollerine devam ediyordu. Babası masrafları ödemesi için tüm Arjantin kulüplerinin kapısını çalıp Messi'yi öneriyordu. Arjantin'in köklü klüplerinden River Plate'e oğlunu önerdi. River Plate Messi'yi beğense de babasıyla anlaşamadı ve transfer iptal oldu. Son çare olarak bir oyuncu izleme firmasının temsilcileri ile görüşen Baba, Arjantin'li avukat Juan Mateo aracılığı ile Barcelona Scout'una Messi'nin 113 kere Portakal ve 120 kere Tenis topunu sektirdiği videoyu gönderdi. Barcelona kulübü, bu görüntüleri izlemesinin ardından Messi ve ailesini denemelere davet etti. Bunun üzerine Messi ve Babası İspanya'ya gittiler. Messi küçük boyuyla ve sahada yaptıklarıyla çok dikkat çekiyordu. Messi takıma alınana kadar antrenmanlara çıktı ve herkesi kendisine hayran bıraktı. O dönemde kulüpler 13 yaşında bir çocuğa yatırım yapmaya risk gözüyle bakıyorlardı. Barcelona altyapı koordinatörü Messi hakkında yardımcısına bu çocukta kim dedi? Çocuklarla oynaması gerekmiyor mu diye sordu yardımcısı ise; ''Burada hormon eksikliği olduğu yazıyor. Tedavisini karşılamamız gerekiyor ama tedavisinin bir garantisi yok.'' dedi. Messi'nin yeteneklerinden çok etkilenen Barcelona kulübü onu altyapıya alma kararı verdi.


13 yaşında Barcelona'daki La Masia futbol akademisine giren Messi Barcelona ile 8 yıllık bir anlaşma imzaladı. Bir süre sonra gençler B kategorisinde maçlara çıkmaya başlayan Lionel Messi gün geçtikçe güçlendi ve boyu uzamaya başladı. Gençler kategorisinde oynadığı ilk maçta Barcelona 14-1 kazandı ve Messi O maçta 4 gol 3 asistlik performansıyla maça damga vurdu. Messi İspanya milli takımının radarındaydı ama o kendi ülkesinin ulusal takımı olan Arjantin milli takımını tercih etti. Messi Barcelona kariyerinde hızla yükseliyordu. A takım teknik direktörü Frank Rijkard'ın isteği üzerine Barcelona A takımıyla ilk kez antrenmanlara çıktı. Takımın yıldız ismi Ronaldinho Messi'yle özel olarak ilgileniyordu.


Lionel Messi 16 Kasım 2003 tarihinde Porto ile oynanan Şampiyonlar Ligi maçında sonradan oyuna girerek ilk kez Barcelona formasıyla sahaya çıktı. Bundan 1 yıl sonra Frank Rijkard Messi'ye forma şansı verdi ve Messi ligdeki ilk maçına çıktı. Messi bu maçta forma giyerek La Liga'da maça çıkan en genç futbolcu oldu. İlk golünü 17 yaşında Albacete'ye karşı bir lig maçında kaydeden Messi, Ronaldinho'nun harika pasıyla kalecinin üstünden aşırtarak harika bir golle Barcelona kariyerini açmış oldu. Haziran 2004 tarihinde ise ilk Milli maçına Paraguay karşısında çıkan Messi, Arjantin milli takım formasını da ilk kez bu tarihte giydi. Messi Arjantin ile FIFA U20 Milli Takımı ile 20 yaş altı Dünya Kupasını kazandı. Ayrıca bu turnuvada Altın Top ve Altın Ayakkabı ödülünü de Lionel Messi kazandı.


30 Haziran 2008 tarihine geldiğinde takımın başına Barcelona B takımından Pep Guardiola getirildi. Guardiola'nın gelmesiyle beraber Messi takımın lideri konumuna geçti. Guardiola, Messi'nin üzerine kurduğu sistemi herkese benimsetti. Barcelona en iyilerle değil Messi'nin en iyi anlaştıklarıyla başarıya ulaşmıştı. Bu 'Mucize Çocuk' ilerleyen yıllarda da büyük başarılara imza attı. Arjantin ile 1 Dünya Kupası finali oynayan Messi, 6 kere dünyanın en iyi oyuncusu seçildi, 4 kez Şampiyonlar Ligi Şampiyonu, 10 kez La Liga, 6 kez Kral Kupası, 8 kez İspanya Süper Kupası ve bunlar gibi daha pek çok kupa kazandı. 19 kez sayısız kulvarda gol krallığı ve asist krallığı yaşadı. Ve bugün kırılması çok zor olan birçok rekorun sahibi oldu. Futbol kariyerinde inanılmaz başarılar elde eden Lionel Messi şüphesiz futbol tarihine adını altın harflerle yazdırmayı başardı.

10 Ekim 2020 Cumartesi

Jurgen Klopp : Zirveye Giden Yol

 


Jurgen Klopp, rakiplerine göre daha düşük bütçeli takımları, rakiplerinin yarısı kadar para harcayarak nokta transferlerle şampiyon yapmayı, Şampiyonlar liginde de en azından final oynatmayı başarabilmiş bir teknik adamdır. Birçok teknik direktöre de felsefesiyle ilham kaynağı olmuştur. Bu yazımda Jurgen Klopp'un kariyerindeki önemli noktaları bölümler halinde anlatmaya çalışacağım.


Bölüm 1: Klopp'un ilk yılları ve Dortmund Serüveni

Jurgen Klopp, 25 Şubat 2001'de takımıyla futbolculuk dönemindeki son maçına çıktıktan sonra, Echard Krautzun'un yerine teknik direktör olarak takımın başına getirildi. Sezon sonunda kıl payı takımı ligde tutmayı başaran Klopp, 2001-02 ve 2002-03 sezonlarında Mainz'ı ligde 4. yapmasına karşın takımını Bundesliga'ya çıkaramadı. 2002-03 sezonunda üst lige yükselmeyi averajla kaybeden Klopp'lu Mainz, ertesi sezon ise averajla üçüncü olarak tarihinde ilk kez Bundesliga'ya yükseldi.

99. yılında Bundesliga'ya yükselen Mainz, ligi 43 puanla 11. sırada bitirirken, UEFA'nın 1995 yılından beri uyguladığı Fair Play sıralaması sayesinde ertesi sezon ilk eleme turundan itibaren kupaya katıldı. Kupada Mika FC ve Keflavik İF safdışı bırakılırken, 1. turda Sevilla Fc'ye toplamda 2-0 kaybedilerek kupadan elenildi. O sezonu da ligde 11.sırada tamamlayan kırmızı-beyazlı ekip, 2006-07 sezonu sonunda tekrar 2. Bundesliga'ya düştü. 2007-08 sezonunda Mainz ligi yine 4.sırada tamamlayıp üst lige çıkmayı başaramayınca, Klopp sözleşmesini uzatmadı ve takımından ayrılıp Borussia Dortmund'un başına geçti.

Başına geçmeden önce Dortmund, ligi küme düşme hattının sadece 9 puan önünde 13. sırada bitirebilmişti. Böyle bi takımla kısa süre içerisinde Bayern Münih gibi döneminin en iyi takımlarından birinin olduğu ligde üst üste 2 şampiyonluk (2011,2012) kazanmayı başardı. Bununla da kalmayıp en büyük futbol organizasyonu olan Şampiyonlar Liginde (2013) final oynamıştır.



Bunları yaparken de rakiplerine göre oldukça az para harcamıştır. İşte Klopp'un Dortmund'da ilk 11 oynattığı oyuncuların bonservis bedelleri:


Düşük Bütçeyle kurulan bu kadrodaki bir çok oyuncu Avrupa'nın büyük takımlarının ve aynı zamanda ligdeki ezeli rakip Bayern Münih'in radarına girmiştir. 2013-2014 sezonunda Bayern Münih'te Jupp Heynckes'in yerine göreve getirilen Pep Guardiola, tabiri caizse Klopp'un oyuncularına  kancayı takmıştır. Jurgen Klopp'un altyapıdan çıkarıp, Avrupa'nın en iyi oyuncularından biri haline getirdiği Mario Götze 37 milyon euro bedelle Bayern Münih'e transfer olmuştur. Bunun yanı sıra Klopp ile birlikte Avrupa'nın en iyi bir kaç forvet oyuncusundan biri haline dönüşen Robert Lewandowski de ertesi sene serbest kalarak Bayern Münih'in yolunu tutmuştur.

En önemli oyuncularını ezeli rakibine kaptıran Borussia Dortmund için 2014/2015 sezonu oldukça sancılı geçer. Bi ara 17.liğe kadar düşen Dortmund sezonu 7.sırada tamamlar ve Jurgen Klopp sezon sonunda görevi bırakır. Kötü geçirilen sezona rağmen taraftarların ve klübün gözünde sonsuz krediye sahip olan Alman teknik adam ihtişamlı bir törenle uğurlanır.





Bölüm 2: Efsane'yi küllerinden yaratmak

Dortmund'dan ayrıldıktan sonra İngiltere'nin yolunu tutan Jurgen Klopp, geçmişte büyük başarılara imza atan ve büyük bi maziye sahip olan ama o dönemlerde büyük bi çöküş yaşayan Liverpool'un (2015/2016) başına geçmiştir. Klopp öncesi tarihinin en kötü dönemlerinden birini yaşayan Liverpool, astronomik transfer harcamalarına rağmen istenilen sonuçları bir türlü elde edemiyordu. 2009-2015 arasında Lig'de ve Avrupa'da yaşadığı başarısız sonuçlarla taraftarını sürekli hayal kırıklığına uğratan Liverpool için artık değişim vakti gelmişti. 2015/2016 sezonu başlangıcında Lig'de ilk 9 haftada sadece 3 galibiyet alabilen Liverpool'da Brandon Rogers'ın görevine son verilmiş ve yerine Jurgen Klopp getirilmiştir.

10.haftadan itibaren Liverpool'da zor bir görev devralan Jurgen Klopp için 2015/2016 sezonu bir ara geçiş sezonu oldu. Üstünde hiçbir baskı olmadan yönettiği bu sezonda takımını lig kupasında ve Uefa kupasında finale çıkartarak daha ilk sezonunda taraftarlara  umut verdi.


2016/2017 sezonu Jurgen Klopp'un sezon başı çalışmalarını takımla geçirdiği ilk sezonu oldu. İlk tam sezonu da diyebiliriz. Liverpool yönetimi geçmiş dönemdeki yapılan ciddi transfer harcamalarından dolayı maddi olarak sıkıntılı bir dönemden geçiyordu. Bundan dolayı Klopp'a herhangi bir transfer bütçesi oluşturamadılar. Böyle bir ortamda Jurgen Klopp, kendi bütçesini oluşturmak adına kadrodaki bir çok oyuncuyu düşünmediğini ve transfer listesine konulmasını talep etti. Martin Skrtel, Kolo Toure, Joe Allen, Jordan Ibe, Mario Balotelli, Christian Benteke ve Mamadou Sakho gibi beklentinin altında kalan oyuncuları satarak 85 milyon euro gibi bir transfer kazancı elde eden Liverpool böylelikle Jurgen Klopp için belirli bir miktar kaynak oluşturabildi. Bu gelen kaynakla Sadio Mane, Georginio Wijunaldum, Joel Matip ve Trent Alexander Arnold (altyapı) gibi Liverpool'un zirve döneminde önemli rol oynayacak potansiyelli isimler kadroya katıldı ve yeni bir yapılanma süreci başlamış oldu.

Bu sezon (2016/2017) Premier Lig'in şampiyonluk yarışındaki en iddialı takımlarından biri olan Manchester City, takımın başına Pep Guardiola'yı getirdi. Böylelikle Klopp-Guardiola rekabeti Almanya'dan sonra İngiltere'ye taşındı. Ama bu rekabet Almanya'da olduğu gibi İngiltere'de de pek adil sayılmazdı zira Manchester City hali hazırda ligin en iyi kadrolarından birine sahipti ve bunun yanında City yönetimi Guardiola'ya ciddi bir transfer bütçesi de verdi. Klopp bu yapılanma döneminde City'nin yanı sıra Manchester United, Chelsea ve Tothenham gibi yine diğer iddialı ekiplerle de mücadele etmek zorundaydı. Kısıtlı imkanlarla girilen ve beklentinin düşük olduğu bu sezonda Klopp'un takımı ligi ilk 4 içinde bitirmeyi başardı ve Şampiyonlar Ligi vizesi aldı.


2017/2018 sezonuna gelindiğinde Liverpool yönetimi Klopp'a yine yeterli bir bütçe oluşturamamıştı. Rakiplerine oranla düşük bir bütçeyle transfer sezonuna girmek zorunda olan Liverpool, bu yaz transfer döneminde Mohamed Salah (42 milyon euro), Alex Oxlade Chamberlein (38 milyon euro) ve Andrew Robertson (9 milyon euro) transferlerini gerçekleştirdi. Liverpool bir yandan kadroyu güçlendirmeye çalışırken bir diğer taraftan önemli bir de kayıp verdi. Takımın yıldız futbolcusu Phillippe Coutinho ara transfer döneminde 150 milyon euro karşılığında Barcelona'ya transfer oldu. Liverpool gelen bu parayla savunmaya önemli bir takviye yaptı. O dönem büyük bir çıkış yakalayan savunma oyuncusu Virgil Van Djik'ı 80 milyon euro karşılığında kadrolarına kattılar. Böylece Jurgen Klopp kariyerinin en pahalı transferini gerçekleştirmiş oldu. Jurgen Klopp'un yaptığı bu 4 transferden Van Djik ve Robertson şuan mevkilerinin en iyileri konumunda, Salah ise geldiği sezon olağanüstü bir sezon geçirdi ve son 3 sezondur Liverpool'un en golcü futbolcusu durumunda.

Bu sezon (2017/2018) Liverpool'un en önemli rakiplerinden biri olan Manchester United, Jose Mourinho yönetiminde ciddi bir transfer harcaması yaparak, kurduğu iddialı kadrosuyla şampiyonluğun en önemli adaylarından biri haline gelmiştir. Bir başka Manchester temsilcisi olan Manchester City, Pep Guardiola yönetiminde hali hazırda çok güçlü olan kadrosunu güçlendirmeye devam ediyordu ve ligin tartışmasız 1 numaralı şampiyonluk adayı olarak gözüküyorlardı. Bu takımların yanı sıra son şampiyon Chelsea ve gözde oyunculara sahip Tothenham gibi ekiplerde şampiyonluk için önemli adaylardı. Liverpool kağıt üzerinde bu ekipler içerisinde derinlik ve kadro kalitesi olarak daha zayıf duruyordu.

Sezon sonu geldiğinde Klopp'un öğrencileri ligi yine ilk 4 içinde tamamladılar ama Liverpool için bu sezonki asıl büyük olay Şampiyonlar Liginde yaşandı. Liverpool, kimsenin beklemediği bir başarıya imza atarak 2017/2018 sezonunda Şampiyonlar Ligi finaline yükselmişti. Final'e gelene kadar ki yaşanan süreçte grup aşamasını çok rahat geçen Liverpool, son 16 turunda Porto'yu eledi ve çeyrek finalde ligdeki rakibi Manchester City ile eşleşti. Bu eşleşme aynı zamanda Klopp ve Guardiola'yı bir kez daha karşı karşıya getirecekti. Turun net favorisi olan Manchester City karşısında 2 maçta da çok daha üstün oynayan Klopp'un Liverpool'u, Guardiola'nın yıldızlar topluluğu ekibi karşısında toplamda 5-1 gibi net bir skorla turu geçen taraf oldu. Yarı finalde rakip bu sefer bir önceki turda Messi'li Barcelona'yı eleyen Roma olacaktı. Roma 4-1 yenildiği ilk maçın rövanşında sahasında Barcelona'yı 3-0 yenerek yarı finale yükselmişti. Bu zorlu yarı final eşleşmesinde Liverpool, Roma'yı toplam 7-6'lık skorla mağlup ederek Şampiyonlar Liginde adını finale yazdırdı. Liverpool'un finaldeki rakibi son 2 sezonun Şampiyonlar Ligi şampiyonu Real Madrid olmuştu.

Finalde Real Madrid ile karşılaşan Liverpool maça çok talihsiz başlamıştı. 29.dk'da Sergio Ramos'un kasıtlı faulü sonrasında sakatlanan Mohamad Salah oyundan çıkmak zorunda kaldı. O sezon hem Ligde hem de Şampiyonlar Liginde olağanüstü bir sezon geçiren Salah'ın sakatlanması maçtaki tüm dengeleri değiştirmişti. Real Madrid 51.dk'da Karim Benzema'nın golüyle maçta 1-0 öne geçti. Bu gole çok hızlı bir reaksiyon gösteren Klopp'un Liverpool'u Sadio Mane ile 55'te skoru eşitledi. Oyun ve skor olarak dengede giden maçın ilerleyen dakikalarında Liverpool, kalecisi Loris Karius'un yaptığı 2 büyük hata sonucunda finalde Real Madrid'e 3-1 kaybetti. Real Madrid bu sonuçla üst üste 3.kez Şampiyonlar Ligi şampiyonluğuna ulaşmıştı. Liverpool finalde şanssız bir şekilde kaybetmiş olsa da bu sezon için beklentilerin çok üstüne çıkarak herkesin taktirini topladı. Jurgen Klopp ise enkaz olarak devraldığı Liverpool'u 2.tam sezonunda Şampiyonlar Ligi finaline taşıyarak ne kadar özel bir teknik direktör olduğunu bir kere daha göstermişti. Klopp daha önce de Borussia Dortmund ile Kupa 1 finaline yükselmişti. Liverpool'u da finale çıkararak 2.kez bu başarıya imza atmış oldu.



Bölüm 3: Zirveye Çıkma Vakti

Göreve geldiğinden bu yana yönetim tarafından ciddi bir bütçe verilmeyen, rakiplerine göre daha kısıtlı imkanlarla yarışmaya çalışan Jurgen Klopp, yine de beklentilerin üstünde işler yapmayı başarmıştı. Yönetim, geçen sezon (2017/2018) beklenmedik bir şekilde takımına Şampiyonlar Liginde final oynatan Alman çalıştırıcıya bu sefer inandı ve ilk defa ciddi sayılabilecek bir transfer bütçesi sundu. Jurgen Klopp ise 3. tam sezonunda (2018/2019) yine transferde nokta atışı işler yapmaya devam etmişti. 

Bilindiği üzere Liverpool, bir önceki sene Şampiyonlar Ligi finalinde Real Madrid'e kalecisi Loris Karius'un kötü performansından dolayı kaybetmişti. Alman teknik adam bu sefer işi şansa bırakmadı ve ilk olarak dünyanın hali hazırda en formda kalecilerinden biri olan Alisson Becker'i 60 milyon euro karşılığında Roma'dan transfer etti. Bu transferde ödenen bonservis bedeli bir çok kesim tarafından eleştirilmesine karşın Alisson göstereceği performansla takımın kilit oyuncularından biri olup, Klopp ile birlikte mevkisinin en iyi oyuncusuna dönüşecekti. Bu transfer dışında Naby Keita (55 milyon euro), Fabinho Tavares (45 milyon euro) ve Xherdan Shaqiri (14 milyon euro) transferleri gerçekleştirildi. Son 2 sezonda iyice olgunlaşan Liverpool kadrosuna yapılan bu transfer hamleleri kadro derinliği ve kalite açısından Liverpool'un elini bi hayli güçlendirmişti.

Yeni sezon (2018/2019) öncesi Liverpool'un ligdeki rakipleri de boş durmuyor kadrolarına önemli eklemeler yapmaya devam ediyordu; Pep Guardiola yönetimindeki son şampiyon Manchester City, 2015/2016 Premier Lig şampiyonu Leicester City'den Riyad Mahrez'i 67 milyon euro karşılığında kadrosuna katarak hali hazırda çok güçlü olan kadrosunu daha da güçlendirmişti. Riyad Mahrez, Leicester City'nin şampiyonluğunda N'golo Kante ve Jamie Vardy ile birlikte en büyük pay sahiplerinden biriydi ve artık Manchester City için ter dökecekti. Chelsea'de ise başarısız geçen sezonun ardından Antonio Conte'nin görevine son verilmiş ve takımın başına Maurizio Sarri getirilmiştir. Sarri'nin gelişiyle birlikte kadroda pek çok değişiklik yapılmıştı. Bir çok oyuncuyla yollarını ayıran Chelsea'de Kepa, Pulusic, Jorginho ve Gonzalo Higuan gibi isimler ciddi bonservis ücreti ödenerek kadroya katıldılar. Manchester United ise Jose Mourinho yönetiminde kadroya Fred ve Dalot gibi potansiyelli oyuncuları transfer etti.

Sezon sonuna geldiğimizde Liverpool, son haftaya kadar devam eden lig yarışında şampiyon Manchester City'nin 1 puan gerisinde kalarak 97 puanla 2.olmuştu. 2009'dan bu yana Ligde sadece bir defa ilk 2'ye girmeyi başaran Liverpool, lig tarihinde 2. olan bir takımın topladığı en yüksek puanı (97) toplamıştı. Şampiyonlar Liginde ise yine destan yazan Klopp ve öğrencileri üst üste 2.kez yükseldikleri finalde bu sefer kupayı kazanarak tarihi bir başarıya imza attılar. Bu Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu aynı zamanda Jurgen Klopp'un Liverpool kariyerinde kazandığı ilk kupaydı.

Geçen sezon (2017/2018) finalde Real Madrid'e dramatik bir şekilde kaybeden Liverpool, bu sezon (2018/2019 daha güçlü ve daha tecrübeli bir şekilde dönerek üst üste 2.kez final oynadığı Şampiyonlar Liginde şampiyon olmayı başarmıştı. Zorlu bir Şampiyonlar Ligi sezonu geçiren Liverpool için kupayı kazanmak hiç kolay olmadı; Grup aşamasında PSG, Napoli ve Kızılyıldız'la karşılaşan Liverpool, her bir rakibi karşısında 1 galibiyet ve 1 mağlubiyet elde ederek 9 puanla PSG'nin ardından grubu 2.sırada tamamladı. Son 16 turunda Alman devi Bayern Münih ile eşleşen Liverpool, Anfield'da 0-0 biten maçın rövanşında deplasmanda Bayern Münih'i 3-1 yenerek adını çeyrek finale yazdırdı. Çeyrek finalde Porto'yu zorlanmadan geçen Liverpool yarı finalde bu sefer Messi'li Barcelona ile eşleşti.

İnanılmaz 2 maça sahne olan yarı final eşleşmesinin ilk maçında Klopp'un Liverpool'u iyi bir oyun ortaya koymasına rağmen yaşadığı şanssızlıklar ve Messi'nin maça ağırlık koymasıyla 3-0 gibi beklenmedik bir skorla mağlup olmuşlardı. Bu skor yarı finalde Barcelona'ya karşı geri dönülmesi hiç kolay bir skor değildi. Bu maçın ardından 2. maç öncesinde Liverpool'a bir şokta önemli oyuncularından gelmişti; Firmino ve Salah sakatlıklarından dolayı 2.maçta forma giyemeyecekti ve artık Liverpool'un işi çok daha zordu. Eksiklere rağmen ''Never Give Up'' (Asla pes etme) mottosuyla çıktıkları rövanş maçında bir an bile geri adım atmayan Liverpool, rakibini Anfield'da 4-0 yenerek üst üste 2.kez Şampiyonlar Ligi finaline yükselme başarısı göstermişti. İnanılmaz hikayelerle dolu bu yarı final maçlarının ardından imkansızı başararak adını finale yazdıran Liverpool'un finaldeki rakibi Tothenham olmuştu. Finalde Tothenham ile karşılaşan Liverpool rahat bir şekilde götürdüğü maçı Salah ve Origi'nin golleriyle 2-0 kazanarak üst üste final oynadığı Şampiyonlar Liginde bu sefer kupayı kazanmayı başarmıştı. Bu Şampiyonlukla birlikte Liverpool kulüp tarihindeki 6. Şampiyonlar Ligi zaferini elde etti. Jurgen Klopp ise 3.finalinde ilk şampiyonluğuna ulaşmış oldu. Alman teknik adam sıfırdan inşa ettiği takımını 3.sezonunda Avrupa'nın zirvesine çıkararak rüştünü bir kez daha ispat etmişti. Klopp ayrıca 2018-2019 sezonunda Avrupa'da ve Dünya'da Yılın Menajeri ödülünün sahibi olmuştu.



Son sezon (2018/2019) takımını Şampiyonlar Ligi şampiyonluğuna ulaştırarak harika bir başarıya imza atan Jurgen Klopp, bir önceki sezon transfere ciddi para harcamalarını sebeo göstererek yeni sezon için (2019/2020) büyük çaplı bir transfer yapmayacaklarını açıklamıştı. Liverpool, bu transfer döneminde kaleci Mignolet'in takımdan ayrılmasından sonra alternatif kaleci olarak serbest durumdaki Adrian'ı bonservis ücreti ödemeden kadrosuna kattı. Kırmızılar, bu transferin yanı sıra devre arası transfer döneminde 7.5 milyon euro karşılığında Redbull Salzburg'tan Takumi Minamino transferini gerçekleştirdi.

Sezonun hemen başında İstanbul'da oynanan Uefa Süper Kupa finalinde Avrupa Ligi şampiyonu Chelsea ile karşılaşan Şampiyonlar Ligi şampiyonu Liverpool, Chelsea'yi penaltılar sonucu mağlup ederek kupaya uzanmayı başarmıştı. Süper Kupa şampiyonluğunun ardından lige de çok hızlı bir giriş yapan Jurgen Klopp'un Liverpool'u ilk 8 maçını kazanarak sezona harika bir başlangıç yaptı. Ligdeki ilk puan kaybını 9.haftada yapan Liverpool, deplasmanda ezeli rakibi Manchester United'la 1-1 berabere kaldı. Aralık ayına geldiğimizde ligde 17 maçta 16 galibiyetle namağlup ilerleyen Kırmızılar, son Avrupa Şampiyonu ünvanıyla katıldıkları FIFA Kulüpler Dünyasında mutlu sona ulaşarak Dünya Şampiyonu apoletini de taktılar. Emeklerinin meyvesini toplamaya başlayan Jurgen Klopp, kısa sürede Liverpool ile 3 kupa kazanmıştı.

FIFA Kulüpler Dünya Kupası şampiyonluğunun ardından Premier Lige tam gaz devam eden Kırmızılar, ligde oynadıkları 26 maçın 25'ini kazanarak kırılması zor bir rekora imza attılar. Bu sezon (2019/2020) Premier Lig tarihinin en iyi ilk 26 hafta performansına imza atan Jurgen Klopp'un Liverpool'u ligdeki ilk mağlubiyetini 27.haftada Watford deplasmanında alarak yenilmezlik serisini sonlandırdı. Bir diğer taraftan da Şampiyonlar Liginde mücadele eden Liverpool; yer aldığı E grubunu Napoli, Salzburg ve Genk'in önünde 13 puanla lider tamamladı ve son 16 turuna yükseldi. Son 16 turunda Atletico Madrid ile eşleşen Liverpool, ilk maçı deplasmanda 1-0 kaybetti. 2.maç öncesinde kalecisi Alisson'un sakatlığıyla sarsılan Kırmızılar, rövanşta Atletico Madrid karşısında etkili bir oyun sergilese de normal süresini 1-0 önde bitirdiği maçta sakatlanan Alisson'un yerine forma giyen Adrian'ın yaptığı 2 kritik hata sonucunda uzatmalarda 3-2 kaybederek Şampiyonlar Ligine veda etti.

Bundan önceki 2 sezonda üst üste final oynadığı, geçen sezon (2018/2019) şampiyon olarak tamamladığı Şampiyonlar Ligine bu sezon (2019/2020) erken veda eden Liverpool, artık sadece Premier Lige yoğunlaşacaktı. Ligde açık ara farkla lider durumda olan Jurgen Klopp'un Liverpool'u şampiyonluğa sadece 2 galibiyet uzaklıktaydı. Tam 30 yıl sonra Lig şampiyonluğunu kazanmaya çok yaklaşan Kırmızılar, sezonun ertelenmesinin ardından bu hayallerini bir süre ertelemek durumunda kaldılar. Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıkan Koronavirüs (Covid-19) salgını nedeniyle Dünya Sağlık Örgütü tarafından Pandemi ilan edilirken, Premier lig ile birlikte hemen hemen tüm spor organizasyonlarına ara verildi. Haziran sonunda tekrar başlayan Premier Ligde kalan maçlarından gerekli puanı çıkaran Liverpool, Jurgen Klopp yönetiminde 30 sene sonra şampiyonluğa ulaşmayı başarmıştı. En yakın rakibi Manchester City'e tam 18 puan fark atan Kırmızılar, 31.hafta itibariyle şampiyonluğunu ilan ederek lig tarihinin en erken şampiyonluğuna imza attı. Bu şampiyonluk modern lig tarihinde (Premier Lig) Liverpool'un kazanmış olduğu ilk şampiyonluktu. Jurgen Klopp ise tam 6 kez ayın teknik direktörü seçilerek rekor kırdığı sezonda Premier Lig'in en iyi teknik direktörü seçildi.


Dortmund döneminde yaptığı gibi Liverpool'da da nokta atışı transferlerle ve kadrodaki mevcut oyuncuların seviyesini yükselterek zaman içinde mükemmel bir sistem inşa eden Jurgen Klopp, takımıyla birlikte zirveye giden basamakları hızla kat etti. Geldiği ilk sezon dipteki Liverpool'a lig kupasında ve Uefa kupasında final oynatan başarılı Alman çalıştırıcı, yapılanma dönemi olarak geçirilen 16/17 ve 17/18 sezonlarında takımı ilk 4 içine sokmayı başardı. 17/18 sezonunda takımına bir de Şampiyonlar Ligi finali oynatma başarısı gösteren Klopp, bir sonraki sene (18/19) daha güçlü ve tecrübeli kadrosuyla bu sefer Şampiyonlar Ligini kazanmayı başardı. Ardından Uefa Süper Kupası ve Fıfa Klüpler Dünya Kupası şampiyonluklarını kazanan Alman hoca, son olarak Ligde de Liverpool'u 30 sene sonra şampiyonluğa taşıyarak kısa sürede Liverpool ile 4.kupasını kazandı. Özetle Jurgen Klopp, 2015/2016 sezonu ortasında bitik halde devraldığı Liverpool'u bir kaç sezon içinde ilmek ilmek işleyerek adeta küllerinden yeniden yarattı. Liverpool kariyeri hala devam eden Alman çalıştırıcının yeni başarılar kazanması muhtemel...

Fenerbahçe 10'unla Mutlu 'Mesut'

Ben de dahil hemen hemen tüm Fenerbahçelilerin hayallerini süsleyen, daha 1 ay öncesine kadar imkansız gözüyle baktığımız Mesut Özil birkaç ...