31 Ocak 2021 Pazar

Fenerbahçe 10'unla Mutlu 'Mesut'



Ben de dahil hemen hemen tüm Fenerbahçelilerin hayallerini süsleyen, daha 1 ay öncesine kadar imkansız gözüyle baktığımız Mesut Özil birkaç gün önce resmi sözleşmeye imza attı ve kendisini resmen Fenerbahçe'ye bağladı. Futbol dünyasının ilgi odağı haline gelen bu transfer üzerine oyuncunun kariyerindeki önemli noktalara ve başarılarına değineceğim.


Çocukluğu ve İlk yılları 

15 Ekim 1988 yılında Almanya'nın Gelsenkirchen şehrinde dünyaya gelen Mesut, aslen Zonguldak'lı gurbetçi bi ailenin çocuğu. Ailesi 1970 yılında Zonguldak'tan Almanya'ya göç etmiştir. 3 kardeş'e sahip olan Mesut'un abisi Mutlu Özil de kendisi gibi futbolcudur ve ayrıca 2 tane de kız kardeşi vardır. Çocukluğu futbol topunun peşinden koşturmakla geçmiş olan Mesut Özil'i babası henüz 7 yaşındayken DJK Westfalia 04 altyapına yazdırmış. Bu takımda birkaç yıl oynadıktan sonra babası tarafından bu sefer Rot-Weiss Essen altyapısına yazdırıldı. Mesut, 16 yaşına geldiğinde burada genç takıma yükseldi. Gösterdiği performansla kısa sürede dikkatleri üzerine çeken Özil için profesyonel sözleşme teklifi geldi ama babası bu teklifi red etti ve oğlunu Almanya'nın köklü kulübü Shalke 04 altyapısına götürdü. 


Seçmelerde gösterdiği performansla antrenörlerden geçer not alan Mesut'a Shalke 04 tarafından profesyonel sözleşme teklif edildi ve Mesut teklifi kabul etti. O sıralarda şampiyonluk yarışı içinde Shalke 04 takımıyla ilk profesyonel maçına 17 yaşındayken, 12 Ağustos 2006 tarihinde Eintracht Frankfurt karşısında çıktı. Çok genç olmasına rağmen kısa sürede beklentileri karşıladı ve ilk sezonunda 19 maçta kendine yer buldu. İlk yılında tüm dikkatleri üzerine çeken Mesut burada fazla durmadı ve 2007-2008 sezonu devre arasında Werder Bremen'e 5 milyon euro bonservis ücretiyle transfer oldu.


Yeni takımında 11 numaralı formayı giyen Mesut takımındaki ilk golünü Karlsruher FC karşısında kaydetti. Werder Bremen'deki ilk sezonunda 2 gol, 5 asist yaparak takımına önemli bi katkı verdi ve takım olarak Bundesliga 2.si oldular. O takımda yine Fenerbahçe'de oynamış Diego Ribas ve Max Kruse gibi 2 önemli isim daha bulunuyordu. Mesut'un Werder Bremen'deki asıl hikayesi ertesi sezon yaşanacaktı. Werder Bremen, 2008/2009 sezonunda Uefa Kupası finaline kadar yükselmeyi başardı. Çok ilginçtir final Fenerbahçe'nin stadı Şükrü Saraçoğlu stadında oynandı. Mesut'un takımı o finali yedikleri son saniye golüyle 2-1 kaybetti. Mesut belki Kadiköy'deki finalden üzgün ayrıldı ama kariyerinin bundan sonrası için çok önemli bi adım atmış oldu.


Real Madrid Dönemi

Adı büyük kulüplerle anılmaya başlayan Mesut Özil'e gerçekten çok büyük bir talip vardı: Real Madrid. Mesut Özil, 2010 yazında 15 milyon euro karşılığında dünya devi Real Madrid'e transfer oldu. 17 Ağustos 2010'da Santiago Bernabeu'da düzenlenen imza töreninde kendisini Real Madrid'e bağlayan 5 milyon euro'dan 6 yıllık sözleşmeye imza attı. Mesut Özil, imza töreninde ''Real Madrid'de forma giyecek ilk Türk futbolcu olduğum için gururluyum. Takımda kaliteli oyuncu sayısı fazla, elimden gelenin en iyisini yapacağım. Ronaldo ve Mourinho gibi isimlerle birlikte çalışacak olmaktan dolayı heyecanlı ve sevinçliyim'' demiştir.


O dönemki Real Madrid takımı gerçekten tam bi yıldızlar topluluğuydu. Jose Mourinho'nun yönetiminde Cristiano Ronaldo, Kaka, Xabi Alonzo, Benzema, Sergio Ramos gibi çok önemli yıldız futbolcular Real Madrid bünyesinde barınıyordu. Mesut genç yaşında bu yıldızların arasından sivrilmeyi başardı ve kısa sürede takımın vazgeçilmezlerinden biri oldu. Mourinho ile başlayıp biten 3 yıllık Real Madrid kariyerinde 1 La Liga, 1 Kral kupası ve 1 İspanya Süper Kupası şampiyonluğu yaşadı. 159 maçta 27 gol, 80 asist yapan Mesut kariyerinin zirve dönemini burada yaşadı. Kulüp yönetimiyle bazı sorunlar yaşayan Mesut 2013'te takımdan ayrılmak zorunda kaldı ve İngiltere'nin yolunu tuttu.


Arsenal Dönemi

Mesut Özil, Real Madrid'den Arsenal'e 47 milyon euro gibi rekor bir bonservis ücretiyle transfer oldu. Bu transfer ücreti hem Alman futbolu hem de Arsenal için bir rekordu. Arsenal teknik direktörü Arsene Wenger'in yoğun isteği üzerine transfer olan Mesut için işler ilk 2 sene pek yolunda gitmedi. Sakatlık sorunlarıyla boğuşmak durumunda kalan Mesut, 2 sezonda toplam 40 maça çıktı ve 9 gol 6 asistle oynadı. Taraftarlar ve Medya tarafından performansı sorgulanır hale gelen Mesut, 2015/2016 sezonunda 50 resmi maçta 10 gol, 22 asistle oynayarak eleştirilere cevabını sahada verdi. 2016/2017 sezonunda da etkili performansını sürdürdü ve 44 resmi maçta 12 gol 14 asistle oynayarak takımın en önemli oyuncusu haline geldi. Mesut, 2 iyi sezonun ardından tekrar sallantılı bir dönem geçirdi. Takımdaki geleceği tartışılırken birçok kulüple adı tekrar anılmaya başlandı ama Şubat 2018'de Arsenal'le yeni bir sözleşme imzaladı ve takımda kalmaya devam etti. 


2017/2018 sezonu sonunda Mesut'un Arsenal'deki geleceğini değiştirecek önemli bir ayrılık yaşandı. Transferini bizzat isteyen, her durumda Mesut'a sahip çıkan Arsene Wenger uzun yıllar çalıştığı Arsenal'den ayrıldı ve emekli oldu. Wenger'in ardından göreve gelen Unai Emery de Arsenal'in kötü gidişatına dur diyemedi. Takım kötü giderken Mesut da etkisiz bir performans gösterdi. 42 maçta 6 gol, 4 asistle istatistiksel anlamda beklentilerin uzağında kaldı. Arsenal, 2019/2020 sezonu ortasında kötü gidişi engelleyemeyen Unai Emery'nin görevine son verdi. Arsenal, bir başka İspanyol hoca ve aynı zamanda eski futbolcuları olan Mikel Arteta'yı takımın başına getirdi. Arteta, kısa sürede birçok değişikliğe imza atmıştı. Bu değişikliklerin en radikal olanı Mesut'u takımdan kesmek oldu. Arteta ile yıldızı bir türlü barışmayan Mesut kadro dışı kaldı. Arsenal'le ipleri kopartan Mesut Özil, kariyerine bundan sonra çocukluğundan bu yana desteklediği Fenerbahçe'de devam edecek...


Milli Takım Kariyeri

Almanya'da doğup büyüyen Mesut Özil, milli takım macerasına da Almanya genç yaş milli takımlarında başladı. Genç takımlar kariyerinde 27 maçta 9 gol, 14 asistlik bir performans'a imza attı. Genç milli takımdaki en büyük başarısını U-21 Avrupa Futbol Şampiyonası Finalinde yaşayan Mesut, İngiltere ile oynadıkları finalde 1 gol, 2 asistlik performansla hem finallerin hem turnuvanın oyuncusu seçilmiştir. Mesut Özil, 19 yaşına geldiğinde Türkiye ve Almanya arasında A milli takım için bir karar vermesi gerekiyordu ve kararını Almanya'dan yana kullandı. Çok parlak bir milli takım kariyeri geçiren Mesut, Almanya milli takım formasıyla ilk maçına 11 Şubat 2009'da Norveç'e karşı çıktı.


Almanya'nın 2010 Dünya Kupası kadrosunda kendine yer bulan Mesut, milli takımdaki ilk golünü Dünya Kupasında Gana'ya attı. Dünya Kupası boyunca her maç ilk 11 çıktığı milli takımı ile turnuvayı 3.olarak tamamladı. Turnuvada gösterdiği etkileyici performansla Dünya devlerinin ilgisini çeken Mesut, turnuvadan hemen sonra Real Madrid'e transfer oldu. Yine 2014 Dünya Kupasında takımının en kilit isimlerinden biri oldu ve bir futbolcunun kariyerindeki en yükse nokta olan Dünya Kupası şampiyonluğuna ulaştı. Almanya Milli Takımı ile büyük başarılara imza atan Mesut, başarısız geçen 2018 Dünya Kupasından sonra Milli Takımı bırakma kararı aldı. 


Milli takımı bırakma kararını şu sözlerle açıkladı; ''Gerek Almanya Futbol Federasyonundan gerekse de diğer bazı çevrelerden gördüğüm muamele sonrası artık Almanya Milli takım formasını giymek istemiyorum. Kendimi istenmeyen bir kişi gibi hissediyorum. Almanya formasını gururla ve heyecanla giydim ama artık giymeyeceğim''



27 Ocak'ta kendisini 3.5 yıllığına Fenerbahçe'ye bağlayan sözleşmeye imza atan Mesut, bu transferle birlikte kariyerinin son dönemini ülkesinde ve taraftarı olduğu Fenerbahçe'de geçirecek. Çalkantılı ama bir o kadar da başarılarla dolu bir kariyer yaşayan Mesut Özil artık Fenerbahçe'nin başarısı için ter dökecek. Şimdiden taraftarların büyük sevgisini kazandı ve umuyoruz bu sevginin karşılığını performansıyla gösterir ve biz Fenerbahçe taraftarlarını bir kez daha 'mesut' eder... 


29 Ocak 2021 Cuma

Şampiyonlar Ligi Son 16 Maçları Ne Olur?



Şampiyonlar Ligi son 16 turu maçlarına az bir zaman kaldı... Yaklaşan eleme maçları öncesinde birbirinden zorlu eşleşmeleri ve takımların tur şansını değerlendireceğim.


 RB LEİPZİG - LİVERPOOL

2019 yılının şampiyonu Liverpool ile geçen sezonun flaş ekibi RB Leizpig, bu sezon son 16 turunda karşı karşıya gelecek. Açıkçası bu karşılaşma son 16 turu eşleşmeleri içinde beni en çok heyecanlandıran eşleşme. Çünkü 2 takımda yüksek tempoyla oynayan ve pozitif futbol sergilemeye çalışan takımlar; bu bakımdan izleyenleri çok keyifli 2 maç bekliyor. Aslında Liverpool'da işler pek yolunda gitmiyor. Son dönemde, özellikle savunmada ciddi sakatlık sorunlarıyla boğuşuyorlar; buna bağlı olarak son maçlarda kazanmayı bırakın, gol bile atmakta güçlük çekiyorlar ama ne olursa olsun Liverpool çok daha güçlü bir ekip. Buna karşın, Leipzig'de ciddi bir eksik bulunmuyor ve form durumları itibariyle Liverpool'dan daha iyi durumdalar. Bütün bu parametreleri göz önünde bulundurduğumuzda, takımların tur şansı dengeleniyor. Eşleşmeyi ortada görüyorum.


ATLETİCO MADRİD - CHELSEA 

Sezonun en formda ekiplerinden biri olan Atletico, güçlü İngiliz ekibi Chelsea ile son 16 turunda karşılaşacak. Atletico Madrid bu sezona fırtına gibi başladı. Şuan ligde lider durumdalar ve en yakın rakiplerine 1 maç eksikle 7 puan fark attılar. Bu sezon La Liga'da sadece 8 gol yiyen Atletico, olağanüstü bir savunma performansı sergiliyor. Chelsea cephesinde ise işler pek yolunda gitmiyor. Her ne kadar Şampiyonlar Ligi gruplarını lider tamamlamış olsalar da, ligde şuan 8.sıradalar ve hedeflenen pozisyonun bi hayli uzağındalar. Genel olarak başarısız bi sezon geçiren Chelsea'de, teknik direktör Lampard ile yollar ayrıldı ve yerine geçen sezon PSG'yi Şampiyonlar liginde finale çıkaran Tomas Tuchel getirildi. Tuchel çok iyi bir antrenör olsa da, kısa dönemde Chelsea'de büyük bir etki yaratacağını düşünmüyorum. Çok formda bir sezon geçiren Atletico Madrid turun net favorisi.


BARCELONA - PARİS SAİNT GERMAİN

Bir tarafta Messi'li Barcelona, diğer tarafta Neymar'lı PSG var. Kuşkusuz son 16 maçları içinde zorluk seviyesi en yüksek maçlardan biri olacak. İki takımda sezona tutuk bir başlangıç yaptı. PSG takım içinde yaşanan olumsuzlukların ardından teknik direktör Thomas Tuchel ile yollarını ayırdı. Tuchel'in yerine Arjantinli hoca Mauricio Pochettino getirildi. Barcelona'da ise özellikle sezon başında ciddi bir Messi krizi yaşandı. Yönetimle arası iyice açılan Arjantinli yıldız takımdan ayrılmak istemişti ama yönetimin istifası sonrası bu kararından vazgeçti. Şu anda her iki takım için işler rayına oturmuş gözüküyor. Takımların tur şanslarına gelecek olursak; hoca faktörüyle son Şampiyonlar Ligi finalisti PSG'yi turu geçme konusunda daha şanslı görüyorum.


 LAZİO - BAYERN MÜNİH

Geçen sezon tüm kupaları silip süpüren ve hali hazırda turnuvanın son şampiyonu apoletine sahip Bayern Münih, son yılların çıkıştaki takımlarından Lazio ile son 16 turunda eşleşti. Bayern, olağanüstü geçirdikleri geçen sezona göre, bu sene biraz daha düşük vitesle oynuyor ama ne olursa olsun hala dünyanın en iyi takımı ve Şampiyonlar liginin en büyük favorisi. Lazıo ise bu sene inişli çıkışlı bir grafik sergiliyor. Nispeten kolay bir gruptan Dortmund'un arkasından 2. sırada çıkan Lazıo, ligde 7.sırada bulunuyor. Açıkçası bu eşleşmeyi sonucu en tahmin edilebilir eşleşme olarak görüyorum. Bayern Münih'in zorlanmadan turu geçeceğini düşünüyorum.


ATALANTA - REAL MADRİD

İspanyol devi Real Madrid, son 16 turunda geçen sezonun flaş ekibi Atalanta ile karşılaşacak. Atalanta, bu sene Şampiyonlar ligi grubunda Ajax ile 2.lik için ciddi çekişme halindeydi ve son maçta Ajax'ı yenerek Liverpool'un ardından grubunu 2. tamamladı. Real Madrid de benzer şekilde son maçını kazanarak grubu lider tamamladı. İsim olarak Real Madrid'in çok ağır bastığını söylememiz gerekir ama oynadıkları futbol Real Madrid seviyesinin çok uzağında. Ligde de Atletico'dan 10 puan fark yiyen Real Madrid için işler pek yolunda gitmiyor. Atalanta, oynadığı cesur ve keyif veren futboluyla Real Madrid'e zorluk çıkarabileceğini düşünüyorum. Tur atlamalarına şaşırmam.


MÖNCHENGLADBACH - MANCHESTER CİTY

Son 16 turunda izleyeceğimiz bir başka eşleşme Manchester City- Mönchengladbach eşleşmesi olacak. City, sezona çok iyi başlayamamıştı; özellikle hücumda üretkenlikten çok uzak bir görüntüdeydiler ama son 1 ayda ciddi ivme kazandılar. Son 1 ayda 11 maça çıkan ve hepsini kazanan city, bu maçlarda sadece 1 gol yedi. Şuan hem hücumda hem de savunmada çok etkililer. Şampiyonlar ligi grubunda ise fazla zorlanmadan 1. olarak gruptan çıkmayı başardılar. Yaklaşan son 16 turu maçları öncesinde çok formda gözüküyorlar. Gladbach ise Bundesliga'da 19.hafta itibariyle 7.sırada bulunuyor. Keyif veren bir futbol oynasalarda, bunu sıralamaya pek yansıtamadılar.  Son dönemde City'nin formunu göz önünde bulundurursak; bu maça büyük bi favori olarak çıkıyorlar. City'nin fazla zorlanmasını beklemiyorum.


PORTO - JUVENTUS

Ronaldo'lu Juventus son 16 turunda Portekiz temsilcisi Porto ile karşılaşacak. Juventus, sezona teknik direktör değişikliğiyle başlamıştı. Pirlo'yu takımın başına getiren Juventus'ta bu sezon işler pekte yolunda gitmiyor. Serie A'da son 8 sezonu şampiyon tamamlayan Juventus, bu sene ligde 3.sırada yer alıyor. Oldukça istikrarsız bir görüntü çizen İtalyan ekibinde bütün yük Ronaldo'nun omuzlarında gözüküyor; onun oynamadığı maçlarda çok zorlanıyorlar. Porto ise kendi liginde 15 maçta 11 galibiyetle Portekiz liginde an itibariyle 2.sırada bulunuyor. Şampiyonlar ligi gruplarında ise City'nin ardından 2.olarak bir üst tura yükselmişlerdi. Juventus her ne kadar oynanan futbol ve elde edilen sonuçlarla pek tatmin etmese de; bu eşleşmede fazla zorlanacaklarını düşünmüyorum. Kadro kalitesi olarak Porto'dan çok daha üst seviyede olan Juventus, yıldızlarıyla turu geçecektir.


SEVİLLA - BORUSSİA DORTMUND

Son 16 turunda değerlendireceğimiz son eşleşme Sevilla-Dortmund eşleşmesi olacak. Güç dengesi bakımından belkide eşleşmeler içerisinde en denk 2 takımın karşılaşması olacak. Dortmund, gözde yıldızlarıyla avrupanın en dikkat çeken ekiplerinden birisi. Earling Haaland ve Jadon Sancho gibi dünya devlerinin peşinde koştuğu 2 büyük yeteneğe sahipler. Şampiyonlar ligi gruplarından 1.olarak rahat bir şekilde çıktılar ama ligde tam olarak istenen noktada değiller. Sevilla ise grup aşamasını 2. olarak tamamlayarak bir üst tura çıktı. Ligde ise Atletico ve Real'in arkasında 3.sıradalar; yani beklenenin üstünde bir pozisyondalar. Hem kadro hem de tecrübe olarak birbirine yakın bu iki ekibin mücadelesinde şansları 50-50 görüyorum.





27 Ocak 2021 Çarşamba

JOSE MOURİNHO: KAZANAN ADAM



 ''Belki Dünyanın en iyisi değilim ancak benden daha iyisini de yok''. ''Kazanmayı alışkanlık edinenler kaybetmeyi bilmez. Ben bundan önce kaybettim, kaybetmek nedir biliyorum. Şimdi kaybetme sırası onlarda..''. ''Daha önce de söyledim lütfen küstah olduğumu düşünmeyin ama ben bir kazananım ve özel biriyim''. - Jose Mourinho


 19 yılda 25 kupa, 3 büyük ligde toplam 6 Şampiyonluk ve 2 kez Avrupa Şampiyonluğu, sansasyonlar, psikolojik savaşlar ve muhteşem bir kariyer. O bir kazanan ve kendi değimiyle ''özel biri''. Onun adı Jose Mourinho.


'Ego' 21.yüzyılın en güçlü silahı. Günümüzde bir savaşı ancak psikolojiyle kazanırsınız. Sağlam bir psikoloji içinse sahip olunması gereken en önemli parametre yüksek bir egodur; yanında bir tutam karizma ve etkileyici bir kültürle harmanlarsanız, artık patlamaya hazır bir bomba elde edersiniz.


Oscar Wilde der ki; ''Ara sıra gereğinden fazla iyi giyinmiş olmayı affettirmenin tek yolu, her zaman için gerekli bilgiye sahip olmaktır''. İşte Jose Mourinho'nun da tam olarak yaptığı şey bu. Çok yüksek özgüvenine, kaybetmeyi hazmedememesine, zaman zaman bencilliğine, hatta bazılarına göre fazla ukala olmasına rağmen neden dünyanın en iyi teknik direktörü gösterildiğinin tek bir açıklaması var; Çünkü Mourinho piramidin en altından başlayan, kendini devamlı geliştiren, sürekli öğrenen ve zirveye ulaşmış bir kazanan.


26 Ocak 1963 yılında doğan Jose Mourinho'nun küçükken tek amacı babası gibi bir futbolcu olmaktı. Annesi ise öğretmen olmasının verdiği etkiyle Mourinho'nun başarılı ve rekabetçi bir çocuk olmasını istiyor ve bunun için eğitimiyle bizzat ilgileniyordu. Futbol hayalleriyle birlikte iyi de bir eğitim alan Jose Mourinho, Lizbon Teknik Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesinde eğitime başladı. Bir yandan da amatör olarak futbol oynamaya devam etti. Ancak çok iyi biliyordu ki; Babasının futbol yeteneğine sahip değildi. Sınırlı yeteneği onu Portekiz 2.liginde futbol oynayacak seviyeye kadar getirdi. Fakat Mourinho vasat olmayı hiçbir zaman hazmedemedi ve erken yaşta futbolu bırakma kararı aldı. Böylece hayatına bambaşka bir sayfa açmaya karar verdi. 5 yıllık üniversite eğitimi sırasında 2 dil öğrendi ve diplomasını alır almaz bir okulda antrenörlük yapmaya başladı. Bundan çok kısa bir süre sonra doğduğu şehir olan Setubal'ın genç takım antrenörü oldu. Sonunda aradığını bulmuştu ama yinede bununla yetinemezdi. Bir kırılma anına ihtiyacı vardı.


Aynı dönemde ünlü İngiliz teknik direktör Sir Bobby Robson, Portekiz takımlarından Sporting Lizbon ile anlaştı. Fakat Portekizce bilmiyordu. Bir tercümana ihtiyacı vardı. İşte Jose Mourinho'nun beklediği o kırılma anı sonunda gelmişti. Bobby Robson'ın tercümanlığını yapmak üzere Sporting Lizbon'da göreve getirilen Mourinho, bulduğu her fırsatta ünlü İngiliz hocadan birşeyler öğreniyor ve her geçen gün kendini geliştiriyordu. Yeteneği ve kişiliği ile Bobby Robson'ın kısa sürede sevgisini kazanan Mourinho'nun hayatını değiştiren ve belkide onu bugünlere getiren teklif 1992'de geldi ve Mourinho artık Bobby Robson'ın yardımcı antrenörü oldu. 2'li Sporting Lizbon'dan sonra Porto'ya ve hemen ardından Barcelona'ya transfer oldu.


Barcelona, bir süre sonra Robson'ın görevine son verse de, Mourinho'yu takımda tutma kararı alarak Hollandalı Louis Van Gaal'in yardımcısı olmayı teklif etti. Teklifi hiç düşünmeden kabul eden Mourinho zamanla Barcelona taraftarıyla çok güçlü bir bağ kurdu. Taraftarlar onu çok seviyordu. Zaten bugün Mourinho'nun Barcelona ile olan hüsumetinin temel noktasında da bu vardı.


Geçen birkaç yıldan sonra Mourinho artık tamamladığını hissediyor ve ipleri eline alarak kendi hikayesini yazmak istiyordu. Bunun üzerine Portekiz'in Leira takımıyla teknik direktörlük kariyerine başladı. Bundan bir yıl sonra Porto ile anlaşan Mourinho'nun burada yapacakları belkide kariyerindeki en büyük zirve noktası olacaktı. Çünkü Porto döneminin dev takımlarından biri değildi. 


2 yıl içinde Porto'yu 2 kez lig şampiyonu yapmakla kalmadı; İlk yılında Avrupanın 2.büyük kupası olan Uefa kupasını, 2. yılında ise Avrupanın 1 numaralı kupası olan Uefa Şampiyonlar ligini kazandı. Artık tüm dünya onu konuşuyordu. Çünkü Porto gibi bi takımla arka arkaya hem Uefa kupasını hem de Şampiyonlar ligini kazanmak kimsenin hayal bile edemeyeceği bir başarıydı. Bunun tesadüf olmadığını kanıtlamak isteyen Mourinho 2004 yılında Rus milyarder Abramoviç'in satın aldığı ünlü İngiliz Kulübü Chelsea ile anlaştı. Bütün başarılarına rağmen İngiliz medyası onu küçümsüyor ve İngiltere Liginin ona bir gömlek büyük geleceğini düşünüyorlardı. Mourinho ise İngiltere'deki ilk röportajında ''Ben özel biriyim'' diyerek yıllar boyu medya ile arasında sürecek psikolojik savaşı başlatmış oldu.

Tüm bu aşağılamaların ışığında göreve başlayan Mourinho'nun ilk yılında Chelsea'yi tam 50 yıl sonra Premier Lig şampiyonu yapmayı başararak kariyerinin tesadüf olmadığını ve gerçekten de özel biri olduğunu herkese gösterdi. Hatta aynı sezonda İngiltere Lig kupasını da kazanan Mourinho, ertesi yıl Chelsea'yi tekrardan şampiyon yaparak bambaşka bir seviyeye ulaşmıştı. Ancak kulüp başkanı Abramoviç ile yaşadığı anlaşmazlıklar sonucunda 2008 yılında kulüpten ayrıldı ve yeni bir maceraya yelken açtı.


Chelsea'den ayrıldıktan sonra İtalyan devi İnter'in başına geçen Mourinho'nun aklında tek bir düşünce vardı; Tekrar Avrupa şampiyonu olmak. İlk yılında İtalya liginde şampiyonluğa ulaşan Mourinho'yu 2.yılında çok başka bir serüven bekliyordu. Ligde üstüste 2. şampiyonluğunu alan İnter, 2010 yılında Şampiyonlar ligi yarı finalinde Barcelona ile eşleşti. İlk maçı kendi sahasında 3-1 kazanan İnter, 2.maçta Barcelona'ya konuk olacaktı. İşte Mourinho'nun beklediği an gelmişti. Çünkü o İnter'le anlaşmadan hemen önce o çok sevdiği, kariyerinde önemli bir yeri olan Barcelona ile görüşmüştü. Görüşmede proje ve hedeflerini anlatan Mourinho toplantıdan birkaç gün sonra hayatının en kötü haberlerinden birini aldı. Eski yuvası herşeyini orada öğrendiği Barcelona onu reddetmişti. Çünkü kulüp gelenekleri doğrultusunda asla takımdan daha fazla ön plana çıkan bir teknik direktörle çalışılamazdı ve Mourinho bu sınırı oldukça aşıyordu. Sonuç olarak Mourinho yerine eski futbolcuları olan, o günlerde antrenörlük kariyerine yeni başlamış ve oldukça mütevazi bir kişiliğe sahip olan Pep Guardiola ile anlaştılar. Bu hamleleri tam da Jose Mourinho'yu yaratacaktı..


3-1 kazandıkları ilk maçın ardından rövanş için Barcelona'da sahaya çıkarken kafasında onlarca soru ve içinde önleyemediği bir öfke vardı. Maç boyu Barcelona taraftarıyla göz göze gelmekten kaçındı. Çünkü o bağı tekrar kurarsa, zayıf düşebilirdi. Buna asla izin veremezdi. Dik durmalıydı ve takımının Barcelona karşısındaki yetersiz gücünü taktik dehasıyla avantaja çevirdi. Mourinho'nun İnter'i 1-0 yenilmesine rağmen Barcelona'yı ilk maçtaki skorun avantajıyla geçmeyi başardı. Maç sonunda göz yaşlarını tutamayan Mourinho eski evi Nou Camp'ta onlarca taraftarın önünde parmaklarını havaya kaldırarak 1 numara olduğunu adeta haykırıyordu. İşte o gün Barcelona-Mourinho hikayesinin sonsuza dek kapandığı gün oldu. Aynı yıl Bayern Münih'i de finalde yenen İnter Şampiyonlar ligi şampiyonu oldu ve Mourinho İnter'deki en büyük amacını gerçekleştirmiş oldu. Artık tüm dünyaya göre de tartışmasız 1 numaraydı.


Hırsını alamayan Mourinho, Barcelona'nın kalbine sapladığı hançeri biraz daha çevirmek için bir antrenörün çalıştırabileceği en büyük takım olarak kabul edilen Real Madrid ile yeni sezon için anlaştı. Burda da amacı yine aynıydı; Kazanmak. Takımda geçirdiği 2. sezonda İspanya Ligini puan ve gol rekorlarını kırarak kazanan ve koleksiyonuna birde Kral kupası ekleyen Mourinho Barcelona'nın üstüne kelimenin tam anlamıyla 'kara bulut' gibi çöktü. Ancak İspanya kariyeri boyunca sportif rekabetten çok Barcelona ve özellikle Guardiola ile yaşadığı polemikler ve sansasyonlar hatırlanacaktı. İspanya'da tam olarak beklediğini bulamayan Mourinho'nun gerileme süreci bu noktada başlayacaktı.


Real Madrid'in ardından eski kulübü Chelsea ile tekrar anlaşan Mourinho ilk yılında inanılması güç rekorlarla lig şampiyonu olmayı başarsa da, ertesi yıl işler yolunda gitmedi. Bunun üzerine 2.defa Chelsea'den ayrılmak zorunda kalan Mourinho, diğer bir İngiliz devi Manchester United ile anlaştı. 3 yıl bu kulübü çalıştıran Mourinho, burada da Chelsea'de yaşadığı benzer sorunları yaşadı. Yüksek egolu kişiliği, ben merkezci olması sebebiyle oyuncu grubu ve yönetimle sık sık karşı karşıya gelen Portekizli hoca herşeye rağmen Manchester United kariyerini de boş geçmemiş ve 3 kupa kazanmayı başarmıştı. Jose Mourinho, geçen 3 sezonun ardından Manchester United'la da yollarını ayırdı.


Artık biraz ara verip düşünme vaktiydi. Çünkü futbolun dinamikleri değişmişti ve Mourinho artık başarısızlığa tahammül edemiyordu. Bir süre inzivaya çekilen Mourinho, sessizliğin tadını çıkardı. Bu dinlenme süresince futbol programlarında yorumculuk yapan Jose Mourinho için artık geri dönme vakti gelmişti. 2019/2020 sezonunun ortalarında Tothenham Hotspur takımıyla anlaşan Mourinho yeni bir meydan okumaya başlamış oldu. Üzerinde hiçbir baskı olmadan devraldığı yeni takımıyla ilk sezonunu boş geçen Mourinho, şuanda 2.sezonunda ve takımı Premier Lig şampiyonluğu için iddialı bir durumda. Bunun yanı sıra diğer turnuvalarda da yoluna dolu dizgin devam eden Mourinho için ufukta yeni başarılar muhtemel gözüküyor..


Fenerbahçe 10'unla Mutlu 'Mesut'

Ben de dahil hemen hemen tüm Fenerbahçelilerin hayallerini süsleyen, daha 1 ay öncesine kadar imkansız gözüyle baktığımız Mesut Özil birkaç ...